İnsanoğlu kendini ifade etme aracı olan dili neredeyse 2 yaşına kadar kullanamaz. Dilin imkânlarından faydalanamaması kendini ifade edemeyeceği anlamına gelmese de ihtiyaçlarının karşılanması, kelimelerin başrolde olmadığı bu erken dönem iletişim tarzını anlayacak birinin varlığına olabildiğine muhtaçtır.
Bebeğinin dilinden iyi anlayan bir anne ile bebeğini gördüğümüzde kelimelere pek de gerek kalmadan iletişim kurulabildiğine şahit oluruz. Bebeğinin ses tonundan, davranışlarındaki değişiklerden ne demek istediğini, neye ihtiyaç duyduğunu zorlanmadan anladıklarını görürüz. Sanki anne çocuğunun sergilediği tavır ve davranışlara alt yazı ekliyor gibidir. Çocuğunun duygusal değişimlerine ayak uydurarak daha en başından bebeğinin anlaşıldığını hissetmesine katkı sağlamaktadır.
Çocuklar karınları acıktığında, altları kirlendiğinde, sevgiye ihtiyaç duyduklarında… ortaya çıkan kötü hislerin anlaşılıp giderildiğini gördüklerinde sadece anlaşılmış hissetmez aynı zamanda bu kötü duyguların kalıcı olmadığını da öğrenmiş olurlar. Bu ilişki sayesinde Duygu Düzenleyebilme Kapasitesi dediğimiz özelliği de edinirler.
Hiçbirimiz kötü deneyimlerden tamamen korunamayız. Başımıza kötü bir şey geldiğinde oluşan olumsuz duygulara verdiğimiz tepkiler duygu düzenleyebilme kapasitemizin olup olmadığını gösterir. Eğer yaşanan olumsuzluğun etkisi çok uzun sürüyorsa ya da bu duyguların hiç gitmeyeceğine inanıyorsanız bu kapasitenin düşük olduğunun göstergesidir. Duygu düzenleme kapasitesi olumsuz duyguları hissetmemeyi değil onların er ya da geç geçeceğine olan inancı tarif eder.
Çoğu zaman psikoterapiye; yaşadıkları olumsuz duyguların hiç geçmeyeceğine inanlar gelir. Bu kişiler üzerine düşündüğümde kendime; Olumsuz bir deneyim nasıl olur da sanki hiç geçmeyecekmiş gibi hissettirir? Sorusunu sorarım. Cevabı basittir aslında;
- Taa en başında ihtiyaçları yerinde ve yeterince giderilmeyen,
- Annesinin ruhsal durumu çok sık değişen (bir iyi bir kötü),
- Anne ya da babanın erken ve ani kaybı,
- Annenin depresyonda olması ya da babanın şiddete meyilli olması…
Bu sebepler kendi ihtiyaçlarını karşılayamayacak bir çocuk için olumsuz duyguların kalıcı olduğuna inanmak için yeter de artar. Bu tip deneyimlerin; ‘’Geçmiş deneyimlerden ders al ve geleceği tahmin et.’’ felsefesiyle çalışan beynimizin en hızlı geliştiği dönemde (0-3 yaş) yaşandığını göz önüne alırsak olumsuz duyguların kalıcı olduğuna inanmak normaldir.
Yaşanan olumsuz deneyimlerin mirası olan olumsuz duygular ve bunların hiç geçmeyeceği düşüncesi, tıpkı bir annenin çocuğunun sözsüz dilini anlayıp, tercüme ederek onu rahatlatması gibi psikoterapi sayesinde anlaşılıp tercüme edilebilir. Psikoterapi yabancı bir diziye alt yazı eklemek gibidir. Ancak anlayabildiğimiz, farkında olduğumuz şeylerle mücadele edebiliriz.
Bir kez geçici olduğu anlaşılan olumsuz duygu ve deneyimler, bu olumlu duygusal tecrübenin tekrar edilmesiyle kalıcı hale gelebilir.
Sağlıcakla kalın…
Hasan DURAN
Uzman Klinik Psikolog (Samsun Psikolog)