İyi hissetmek ve mutlu olmak çok da kısa sayılmayacak bir sürenin modası, hatta zorunluluğu oldu sanki. İyi ve mutlu olmanın hiçbir sıkıntısı olmasa da iyi ve mutlu olma zorundalığı tek başına bir soruna dönüşebilir.
İyi hissetmek madalyonunun diğer tarafı ise kötü hissetmekten korkmaktır. Çoğu zaman iyi hissetme takıntısı kötüden kaçışın tezahürüdür. İnsan neden kötü (çaresiz, değersiz, acı içinde, kimsesiz, sevilmez, boşlukta…) hissetmekten korkar?
Kötü hissetmek, ne kadar hızlı koşsak da kaçamayacağımız şeylerdendir, gelir yakalar bizi. Kötü hissetmenin az ya da çok rahatsızlık vermesinin temelinde ise yakalandığımızda gördüğümüz muamele yatar.
Çocuk ayağını sandalyeye vurduğunda, sandalyeye ah yapan bir babaya, öptüğünde acıları dindiren bir anneye ihtiyaç duyar.
Ya yoksa; canın yandığında yalnızsan, yok sayılmışsan ya da azarlanıp, hırpalanmışsan acı daha da kalıcı ve korkutucu olur. Sanki kötü hisler sürekli sakınman gereken bir yaraya dönüşür.
Zihnimiz yaşantılardan ders çıkarmak konusunda çok mahir olsa da çıkartılan derslerin bugün hala geçerli olup olmadığını fark etmek konusunda pek yetenekli değildir.
Acı, birden o hırpalanmış, yalnız çocuğa dönüştürür bizi. Bu hislerle kalamadığımızda ise iyi hissetirecek olumlu (spor, diyet, meditasyon, çok çalışmak…) ya da olumsuz (bağımlılıklar, rastgele cinsel ilişki, tıkırcasına yeme…) eylemlere bağımlı oluruz.
Duygu odaklı terapinin kurucusu Leslie Greenberg; “Bir yere gidilmeden oradan dönülemez.” der. Maalesef bazı acılarla yüzleşilmeden gerçek bir iyi oluş halinin yerini iyi hissetme zorundalığı almaya devam eder.
Samsun’da veya dünyanın herhangi bir yerinde yaşadığınız ve yönetmekte güçlük çektiğiniz konularda psikolojik desteğe ihtiyaç duyduğunuzda online ya da yüz yüze psikolojik danışmanlık hizmeti almak için samsun psikolog Hasan Duran’a ulaşabilirsiniz.